4 Eylül 2016 Pazar

Kusma Kulübü/ Mehmet Eroğlu


  Kusma Kulübü/ Mehmet Eroğlu
   327 sayfa/ İletişim Yayınları








Daha önce hiç okumadığım bir başka yazarın kitap yorumuyla karşınızdayım. Fakat bu sefer yazacağım kitap yorumu benim için bir hayli zor bir yorum olacak. Bunun pek çok sebebinden biri yazarın dili: beni mıhlayan, yoran ama Hemingway okuduğumda aldığım tada benzer bir tat bırakmış bir kitap. 

Kitabı okumadan önce arka kapak yazısına yeniden baktığımda, karmaşık bana çok da bir fikir vermeyen bir yazı olduğunu düşünmüştüm. Adından da belli bir kusma kulübü anlatılacak sanıp büyük bir yanılgıya düştüm. Kitabı bitirdiğimde yeniden arka kapak yazısını okudum ve bana kitabın başka bölümlerinde, başka sayfalarında; satırlara ve satır aralarına sıkışmış şeyleri hatırlattı. Yani derinliği fazla olan bir kitap denebilir sanırım ilk olarak. 

Kitabın içeriğinde ise birbirinden ilginç ve çevremizden çok da uzak olmayan pek çok karakterlerle tanıştım. Satırları kafama kazırcasına okuduğuma göre, karakterlerde kafama kazındı denebilir. Bunun yanında kitap derin bir mesaj içerirken bir yandan da ülkemize, kişiliğimizi, düşünce yapımızı oluşturan pek çok şeye dair fikir verdi.

Kitapla ilgili normalde yapmadığım ama bu kitapta kendim için yapmak zorunda hissettiğim, detay kısmına girmeden içeriği anlatacağım ve belki de keşfedilecek olan bir kavramdan yüzeysel olarak bahsedeceğim için bir uyarı notudur. Rahatsız olacak olanlar farklı renkte olan kısmı okumasınlar. 
Diğer kısma başlamadan önce kitabın herkesin kitap zevkine hitap etmeyeceğini, damakta güzel bir tat bırakmayacağını ama bana kalsa belli bir yaşın üstünde -cinsellik detaylıca var olduğu için- ve midesi dayanabilecek olan -adından belli- zengin-fakir herkese okutmak isterdim. 

***
Kitabın merkezinde yer alan kaybolmuşluk, yalnızlık hissi öyle etkileyici bir biçimde hissettirildi ki insanlarla konuşmadan anlaşabilmeyi; bir bakışından, kafa hareketinden ne dediğini, ne hissettiğini anlayabilmeyi istedim. Bunun seni tanıyan ve senin tanıdığın insan miktarıyla ve aynı zamanda yakınlığıyla da alakalı olduğunu düşünerek karakterlere imrendim. Tabi bunun yazarın başarısı olduğunu ve gerçekte çok az sayıda böyle insan olduğuna inandığımı da söylemek isterim.

Bunun dışında kitap ilerledikçe ortaya çıkan "vicdan" kavramı öyle bir şekilde kitabı dönüştürdü ki, başladığımdaki yerden çok farklı bir yerdeydim. Bunun yanında Beşiktaş-Kadıköy vapurunda kitabımı okuyup, vapur iskeleye yanaşırken içeri girdiğimde, hoş sesli bir erkeğin elinde gitarı, Adamlar grubunun "Utanmazsan Unutmam" şarkısını söylediğini işittim. Benim denk geldiğim kısımda,
"Utan utan utanmayan insan olur mu lan
Altın bir madalyon gibi taşınmalı vicdan" diyordu. Ve ben aklım iyice karışmış bir biçimde kendimi Kadıköy sokaklarında buldum. 
***

Kitap hakkındaki anektodumu geçersek ben kitaptan çok etkilendiğimi ve Mehmet Eroğlu'nun kitaplarına karşı oluşan korkumu yendiğimi söyleyebilirim. Ancak bunun yanında başka bir kitabını okumak için aradan çokça vakit geçmesi gerektiğine karar verdim. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder