16 Eylül 2016 Cuma

Gökdelen/ J. G. Ballard


  Gökdelen/ J. G. Ballard
  183 sayfa/ Sel Yayınları
  Çeviren: Dost Körpe







Kitabı okumaya  karar veriş sürecim aslında bir yığın tesadüfün eseri. Öncelikle İstanbul Film Festivali dönemi sürekli kataloglarda, internet sitelerinde adına rastlıyordum. Açıkçası biraz da meraktan sosyal medyayı yoklarken filmlerle ilgili, Gökdelen(High-rise)'in bir kitabı olduğunu öğrendim. Bundan yaklaşık iki hafta sonra İzmir Kitap Fuarında yakın bir arkadaşımla gezinirken bu kitabı gösterip ne kadar okumak istediğini söylemesiyle kafamda puzzle parçaları birleşti. Ani bir kararla hem arkadaşıma hem de kendime birer tane aldım. Yani o nisan ayında evren bana "Oku bu kitabı!" dedi. 

Okuma sürecime gelirsek zaten gökdelenlerden nefret eden bir insanken, kitabın da beni destekleyeceğini düşünerek başladım okumaya. Ki öyle de oldu. 
En basit tanımla kitabın konusu, gökdelende geçen yaşamı distopyalaştıran bir bakış açısı ve olay örgüsü olabilir. Görüşünü haklı noktalara vardıran ama nedeninde nasılında birazcık takıldığım bir kitaptı benim için. Bazen kitabı kapatıp buraya nasıl geldik ya biz ve nereye varacağız sorularıyla baş başa kaldım. Beynimin çokça soru ürettiğini söylememe gerek yok sanırım. 

Yazarın İngiliz asıllı olduğunu öğrenmem ve esasında olayların Londrada 70'li yıllardaki bir gökdelende distopik bir türde geçtiğini birleştiren beynim beni biraz George Orwell'a yöneltti. Yazarın okuduğum ilk kitabı oluşu ve benim beynimin birleştirdiği parçalar birbirlerine çok da uyum sağlamadı. Ancak bunun yanında keyif almadım dersem yazarın zekice birleştirdiği parçalara ve hayal gücüne büyük haksızlık olur. 

Ne zamanki biri beni gökdelenlerin aslında güzel yerleşim birimleri olduğu konusunda ikna etmek isteyecek, benim de elimde okuduklarımdan yola çıkarak verecek bir çok cevabım olacak. Bu kitapla ilgili hayatıma etki eden güzel şeylerden yalnızca biriydi. Diğer yandan bir gökdelenin genişliğini, orada yaşayan birine nasıl etkileri olduğunu ve hayatını dikey bir şehre göre hapis olarak nasıl yaşadığını da gördüm. 
Ha kötü bir etki olarakta her okuduğum distopyadan sonra olduğu gibi bu sefer de insanlığa, yaşama ve bir şekilde sokulduğumuz kalıplara şiddetli bir tepki göstermek istedim. Sinirlendim. 

Bulduğum ilk fırsatta filmini internetten ya da daha güzeli Başka Sinema(umarım High-rise yeniden gösterimde olur) gibi güzel filmleri bize ulaştıran etkinlikler aracılığıyla filmini de -özellikle sinemada- izlemek istiyorum. Filme çekilmeye çok uygun oluşu, iyice merakımı artırdı diyebilirim. Kısacası distopyaları seviyor ve maalesef hayatımıza her geçen gün daha fazla katılan dikey şehirlere yıllar öncesinin Londra'sından bir bakış istiyorsanız hem kitabı okumanızı hem de filmi izlemenizi öneririm. 

Gökdelenleri eleştiren bir alıntıyı da buraya bırakıyorum: On yıllardır toplanan vergiler gökdelenin sürdürülebilir bir sosyal yapı olabileceği fikrine gölge düşürse de bu dikey kentler, halk konutlarının maliyetlerini düşürdüklerinden ve özel sektöre yüksek kazançlar getirebildiklerinden, sakinlerinin gerçek ihtiyaçları göz önüne alınmadan inşa edilip duruyordu. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder