1 Şubat 2019 Cuma

İntihar Ormanları/ Ezgi Durmuş


  İntihar Ormanları/ Ezgi Durmuş
   Flora Kitap/ 160 sayfa





Ezgi Durmuş, ilk kitabıyla beraber kendisinden ve kitaplarından haberdar olduğum bir kalem. Ancak bu kitap daha bir özel benim için. Bunda, yazarının "aylakmatmazel" isimli Instagram hesabından yaptığı paylaşımlardaki özgünlüğün ve aynı hesap üzerinden bizi de dahil ettiği yazma serüveninin etkisi olduğunu düşünüyorum. Kitabı Ezgi Durmuş için olduğu kadar, benim için de özel yapan bir diğer sebepse kitabın, Durmuş'un kendi yayınevi tarafından yayımlanmış olması. Flora'dan okuduğum ilk kitap olduğu için de özel aynı zamanda tabii. 

Hikaye aslında oldukça düz başlıyor, dil sadelik barındırıyor içinde. Ana karakterimiz Umut, hikayenin sonunu başından söylüyor fakat buna rağmen okumaktan geri kalamıyoruz. Umut'un ağzından söylenen o ki, kitaba para verdiğimiz için ve bedelini ödediğimiz şeyleri kolayca bırakamadığımız için böyle yapıyoruz. Hikaye, sesini kısmayan, kendini sansürlemekten uzak bir karakterin ağzından şekilleniyor anlayacağınız... Diğer yandan, bu kitabın en az Umut kadar sahibi olan kadına, İz'e değinmek istiyorum. 

İz, Umut'un başlangıcı olarak kabul ettiği anda tanıştığı kişi. Aşkı, dostu, yol arkadaşı... Biz doğaya hayran bu çifti, "sen ve ben" olarak değil aksine "biz" olarak görüyoruz. Üstelik öyle tepeden düşme bir "biz" olma hali değil bu, altında bir acı yatıyor. Acı onlardan bağımsız dahil olurken hayatlarına, onlar bu acıyla "biz" oluyor ve o acıya sebep olan olay aralarına yeniden sızdığında ise "biz" olma hali sürebilecek mi okuyoruz. Düşülmesi, kalkılması ve yola devam edilmesi gereken bir yolculuk bu. Okurken onların acısı bizim de acımız çünkü. Bu acının temelindeki soru ise: Bir insan unuttuğunda mı ölür, yoksa unutulduğunda mı? 

Diğer yandan, okurken çok kez şüphelenerek, birinci tekil anlatıcıya duyduğum güveni kaybederek okuduğumu belirtmeliyim. Buna rağmen Umut'un gözünden İz'in hikayesini kazandığımı inanıyorum kendi payıma. Yine de hem Umut'a hem de İz'e omuz olmak ve ortak acıların, hislerin varlığına tutunmak az şey değildi. 

NOT: Okumamın ardından neredeyse bir ay geçtiği için hislerim sıcağı sıcağına yansıyamıyor ama yine de en canlı kalan hislerim bunlar olduğu için uzatmadan birkaç tane alıntı bırakmak istiyorum.

*Yaşama nedenini, varoluş amacını bulamamış insanları nerede görürseniz tanırsınız. Önce hayallerinden, hemen ardından renklerinden vazgeçerler. Solarlar günden güne. Ardından sası bir koku yaymaya başlarlar etrafa. İçinde tuttuklarının, söyleyemeyip sustuklarının, muhatabına kusamadıklarının kokusudur bu; ekşi, nahoş bir koku bu... Ve nihayet zihinlerinden başlayıp bedenlerine yayılan çürüme gerçekleşir. Ölü değillerdir ama yaşıyor da sayamazsınız bu insanları. Sürekli somurtur, yaptıkları işten, oturdukları evden, sahip oldukları her şeyden şikayet eder; sahip olmak istedikleri şeyler için ise en ufak bir çaba dahi göstermezler. Neden göstersinler ki zaten? 

*Haksızsan, sorunu yaratan da sorunu ortadan kaldıracak olan da sensin. Oysa haklıysan, sorunu ortadan kaldıracak tek bir söz için çaresizce bekleyensin. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder