16 Ağustos 2018 Perşembe

Esir Sözler Kuyusu/ Sema Kaygusuz


Esir Sözler Kuyusu/ Sema Kaygusuz
 Metis Yayınları/ 93 sayfa






Çok uzun zamandır okumak istediğim bir yazarın okuduğum ilk kitabıyla, kitabı bitireli bir hafta olmuşken geç yazılan bir yazı ile buradayım yeniden. Sema Kaygusuz'un yayımlanmış ilk kitabı olmasa da kronolojik olarak bakıldığında yazdığı ilk öyküler bu kitapta yer alıyor. İlk dedim ise ilk gençliğinde yazdığı öykülerin içinden seçilenler desem daha doğru olur... Bu kitap sizi vuracak bir "İlk Söz" yazısıyla başlıyor. En azından beni vurdu... İlk Söz'ün içeriğinde; Kaygusuz'un hayatında yazarlığın yerine, kendine yönelttiği eleştirilere yaşadığı on yılların etkisini katan bir bakış açısına, yayın sektörüne yönelttiği eleştirilere ve son olarak bir duasına/dileğine şahit olabiliyorsunuz. Dördüncü kitabını yazdığı ilk öyküleriyle donatmasını ise şöyle açıklıyor: "Gerçek şu ki, bundan sonra yazacaklarıma kaynak oluşturan bu öykülere sırtımı dönmektense, onları sırtlanmayı yeğledim. Ama asıl önemlisi, on sekiz yaşında bir kıza kendimi bağışlatmamdı."

Öykü türü hakkında kelam etmek, bence, bir hayli zor. Birçok öykü kitabında olduğu gibi bu kitapta da kimi öyküler, hakkında tez yazacak kadar derinlikli olurken, kimileri bir defa okumakla miladını dolduracak, bazıları ise anlaşılmayarak zihinde yanındaki soru işaretiyle birlikte yer edecek. Ama bana sorarsanız bu on üç öykünün on üçü de, kendini hayatınızın kimi noktalarında hatırlatmaya müsait. Bu yüzdendir ki bitireli bir hafta olmasına rağmen bazı günlük konuşmaların yaptığı çağrışımla aklıma gelen bazı kısımları açıp yanımdaki kişiye okumuşumdur; gerek defterime not aldığım, gerek almadığım alıntıları. 

Mesela iki tane anlamadığım ve üzerine düşünmeye karar verdiğim öykü var. Bunlar: Soyunuk ve Yılanlar. "Yılanlar" isimli öykü kelime kelime üzerine düşünülse yerinde olacak bir metin bence. İki sayfacık olsa dahi tamamını çözemediğim bir dolu anlam saklı sanki içinde. "Soyunuk" öyküsü ise büyük harf kullanılmadığı, noktalama işaretleri öyküde bulunmadığı için; nerede bir cümle bitmiş de diğeri başlamış bilinemediği için sizi oradan oraya savuruyor. Okurken okuyucunun işini kolaylaştıran tek şey paragraf geçişlerinin olması olsa gerek. Bunun haricinde kelimelerin yan yana gelip farklı cümlelere dönüştüğü her seferinde, size başka bir okuma vadediyor esasında metin. 

Çok sevdiğim öyküler de oldu pek tabii, dört tane. Bunlar: Sessizlikler, Gölde, Bir Otobüs Şoförünü Sevmiştim ve Üşüyen. "Sessizlikler", bir insanın dürüstlüğünün en beden bulmuş hali olmalı. Çok güzel bir başlangıç sunan ve bu izlekte insan psikolojisinin itiraf edilmemiş bir tarafını yansıtan bir öykü olduğunu düşünüyorum. Diğer yandan "Gölde", ikili ilişkilerin çapraşıklığına göz atan ve sizi de karakterleriyle beraber gölün ortasına götürme olasılığı çok yüksek bir metin. "Bir Otobüs Şoförünü Sevmiştim" öyküsü ise kendinden yapacağım bir alıntıyla şöyle tanımlanabilir: "Gördünüz mü? Gördünüz, gördünüz... ama işinize gelmiyor! Bulaşmak istemiyorsunuz kimseye!" Tanıdık geldi mi? Son olarak "Üşüyen" öyküsü, kitapta yer alan bütün öyküler içinde kitabı sonlandırmaya en uygun aday ve halihazırda sonlandıran öykü. İnsanı akışına alırken birden yumruklayan, bu sebepten okuduğunuz sırada size aynalık eden bir öykü. Keza bir kadınsanız bunun dışındaki birçok öykü de sizin için bu işlevi üstlenecektir.

Her öyküden söz edemesem de fikir edinmenizi sağlayacak kadar bahsettiğimi düşünüyorum. Bu sebeple bir yazarı tanımak için gayet uygun olduğunu düşündüğüm Esir Sözler Kuyusunu, bende ilk olarak okuyucusuna dürüst olduğu izlenimini bırakan bu yazarın sesine ortak olmak istediğinizde lütfen edinin. Her ne okuyorsanız iyi okumalar dilerim. :')

*Birkaç hafta önce istismar denilen bir tavırdan söz etmişti babam. İnsanın insana ettiği kötülüklerin en küçüğü, öte yandan en aşağılık olanıymış, istismar. O zaman, ne demek istediğini pek anlayamasam da, istismara açık zayıf yanlarımızdan yararlanarak, insandan insana çarparak mahvolduğumuzu, tarih öncesi bir cadının büyülü küresine baktığı gibi salonumuzda açılan kara boşluğa bakarken gördüm. Bir de kendi istismarımı...

*Ama ben biliyorum, birçok insanın kendilerine uygun olmayan biriyle belli belirsiz flört ettiğini. Tanıdık taksi şoförlerine; yalnızca üst yarısından tanınan, ayağa kalkınca yabancılaşan banka memurlarına; kuaförlere, market kasiyerlerine, dişçilere, yalnızca o an için, yalnızca orada, onlarının yanındayken inceden inceye yakınlık duyulduğunu; gündelik yaşamın tekrarından bizi bu uzak ve tehlikesiz yüzlerin kurtardığını biliyorum. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder