3 Eylül 2015 Perşembe

Bir Kadının Yaşamından 24 Saat--Bir Yüreğin Ölümü/Stefan Zweig

                 
Bir Kadının Yaşamından 24 Saat--Bir Yüreğin Ölümü
Stefan Zweig
Can Yayınları/122 sayfa
Çeviren: Gülperi Sert















    Bu yaz tatili benim için fazlasıyla yoğun ve stresli geçti. Sınav sonucu, tercihler ve tercih sonuçları derken günler birbirini kovaladı. Ben ise istediğim şehirde istediğim üniversitede istediğim bölümden biraz sapmış olarak beni fazlasıyla mutlu eden bir yere yerleştim. Kısacası şans benden yanaydı. Bu sırada tabi okumalarım azaldı ve bende taa İstanbul'a gitmişsin gez, gör ve oku dedim kendime. İşte Zweig tarafından yazılmış bu iki uzun öyküyle tanışmam da tam bu sıralara denk düştü. Fotoğraf Moda Parkı'ndan bu arada.

   Kitaptaki ilk uzun öyküye gelecek olursam kendisi bir hayli merak uyandıran, mekanı ve zamanı anlattığı atmosferin doğasına uyan bir öykü. Aslında hepimizin zaman zaman yapmak istediği o tanımadığım birine bütün hayatımı anlatabilsem hissinden yola çıkmış bir hikaye; ancak buradaki anlatılan tüm yaşantıdan çok yalnızca 24 saat. 
   İkinci öyküde ise yazar kısmi hayal kırıklıklarımızı, kendimizi yalnız, unutulmuş, önemsiz hissettiğimiz bir andan yola çıkıyor. Baba olduğunuzda başka anne olduğunuzda başka şeyler kırıyor sizi. Burada her şeyden çok bir baba, bir eş ve mutluluktan uzak olmanın izleri var. 

   Ben hep Zweig'ın ilk okuduğum kitabının Satranç olacağına inanırdım oysa ilk kitabı ani bir kararla bu kitap oldu. Pişman mıyım? Asla. Çünkü ben Zweig'ın Freud hayranlığını bu kitapta fazlasıyla hissettim. Cümleleri okurken bende yaşadım söylenen ruhsal özellikleri. Karakter yorgun düştüyse bende onunla beraber yorgun düşüp oturuverdim bir banka ya da bir hastalık gereği bir sancı hissettiyse bedeninde bende hissettim. Bazen de okurken soluğumu tutup karakterle birlikte sevinip, üzülüp, acı çekip, şaşırdığımı fark ettim. En çok da yazarlığın bir şeyi anlatmaktan çok hissettirebilmek sanatı olduğunu anladım. Herkes yazabilirdi ama herkes yüreğe dokunamazdı. Bu yüzden iki öyküyle bana başka zamanları, başka şehirleri, başka insanları ve hisleri açtığı için ben hem Zweig'ın güzelim kalemini, hem de okuduğum kitabı çok sevdim. 

Okuduğum onca güzel satır içinde "aynen aynen" diyerek eşlik ettiğim o satırlar;

*Kibirle, şımarıkça, ruh, fikir, duygu dediğimiz, ıstırap dediğimiz şeylerin aslında ne kadar da zayıf, zavallı, acı veren şeyler olduğunu korkuyla hissediyorum, çünkü bunlar en üst düzeyde bile olsa acı çeken, kıvranan insan bedenini tamamen yok edemiyor, çünkü böyle anlarda dahi insan üzerine yıldırım düşen bir ağaç gibi yere yığılmak yerine, damarlarındaki kan akmaya devam ediyor. Bu acı, sadece bir an, bir dakika bedenimi sarmıştı, nefes alamamış, tıkanmış ve ölümün soluğunu hissetmiş bir halde banka yığılmıştım. Fakat biraz önce dediğim gibi, tüm acılar korkaktır, kendisinden daha güçlü olan yaşama isteği karşısında geri çekilir, çünkü bedenimizin her hücresinde yerleşmiş olan yaşama isteği, ruhumuzun ölüm tutkusundan çok daha güçlüdür. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder